Meşhur Biyografiler
  Tuğrul Bey
 

TUĞRUL BEY

995-1063
Selçuklu Devletinin Kurucusu


Devrinde dünyanın en kuvvetli ve en büyük devleti olan Selçuklu Devleti ve büyük devlet adamı Tuğrul Bey...  Biri diğerini hatırlatan iki muhteşem isim...  

Müslümanların kurduğu büyük devletlerden olan Selçuklu Devletinin kuruluşu ve yükselişi Tuğrul Beyin hayatında düğümlenir. Çünkü Selçuklu Devletinin kurucu, ağabeyi Çağrı Beyle birlikte Tuğrul Beydir...  

Mahir bir devlet idarecisi, şecaatli ve dirayetli bir kumandan, İhlasın ve tevazuun zirvesinde bir Mü'min, Ceyhun'dan Fırat'a kadar uzanan bir devletin kurucusu Tuğrul Beyin hayatı ibretlerle doludur. Sarsılmaz azmin, ulvî idealin, dağ gibi îmanın müşahhas misalidir Sultan Tuğrul Bey...

Tuğrul Beyin baştan sona mücadelelerle dolu ibretli hayatına bakmak için nazarlarımızı Tuğrul Beyin doğduğu 995 tarihinde daha öncelere çevirmemiz konuya açıklık kazandıracaktır. Bu yüzden, Selçuk boyunun, Oğuzların Subaşılığını yaptığı devrelere gidiyoruz...

 Kınık boyu Beyi Selçuklular

 

 Selçukoğulları, Oğuzların Kınık boyuna mensuptur. Bu boyun beyidirler. Yine Oğuzların bir başka boyunun beyleri de Cihanın en büyük Devletini kuracak olan Osmanoğullarıdır.

Tuğrul Beyin Dedesi Selçuk Bey, babası Dukak beyin 910 yılında ölmesi üzerine sü-başı olur. Selçuk Bey 915 yılına doğru İslâmiyyetle müşerref olmuş ve bu yüce dini Kınık boyuna tebliğ etmiştir. Kınık boyuna mensup Türkler büyük bir coşkuyla İslâmiyyeti kabul etmişler ve İslamiyyetin diğer Oğuz boylarına da tebliği için şevkle çalışmaya koyulmuşlardır...

Selçuk Beyin oğullarından Mikail Bey, Çağrı ve Tuğrul Beylerin Babalarıdır. Mikail Bey, 998'te Çağrı ve Tuğrul Beyler henüz çok küçük yaştayken şehit düşmüştür.

Babalarının şehadetinden sonra Çağrı ve Tuğrul Beyler, dedeleri Selçuk Bey'in nezaretinde Cend şehrinde itina ile yetişirler...

Dedelerinin vefatından sonra iki bahadır kardeşin mücadele dolu hayat dönemi başlar...

Cesur, kahraman, dirayetli Selçukoğulları civar Devletlerin kısa zamanda alâkasını çekmiştir. Bunlardan en mühimleri; o devirde Dünyanın en büyük devletlerinden olan Gazneli Devleti ve Karahanlı Devletidir. İkisi de Müslüman Türk Devletidir. Sağlam idare tesis etmeğe muvaffak olmuş devletlerdir. Fakat her iki devlet de Selçuklulara el uzatmama, onlardan istifade etmememe yolunu tercih ettikleri

gibi Oğuzların bu namlı boyunu ezmek, yoketmek için uğraşmışlardır. Bu yanlış kararları ve hırsları devletlerinin çökmesini netice vermiştir. Cenab-ı Hak, İslam'ın sancaktarlığını, ihlasla hareket eden Selçukoğullarının yapmasını takdir etmiştir.

Selçuk Beyden sonra Yabgu olan Tuğrul Bey'in amcası Arslan Yabgu'ya, Gazneli hükümdan Sultan Mahmud, görüşmek istediğini söylemiş ve Onu davet etmiştir. Suizânı aklına getirmeyen Arslan Yabgu da davete icabet etmiştir. Fakat Oğuzlardan çekinen Sultan Mahmud'un niyeti başkadır. Oğuzları başsız bırakarak daha fazla toparlanmalarını önlemek istemektedir. Bu niyetini fiiliyata dökerek Arslan Yabguyu yakalatıp, Hindistan'a Ganj nehrinin güneyine sürmüştür.

Arslan Yabgu Hindistan'da esir ve sürgünken yerine geçen yeğeni Yusuf İnanç Yabgu da 1028 yılında Karahanlılar tarafından yakalanıp şehid edilmiştir.

Gazneliler Deletler hukukunu açıkça ihlal etmişlerdi. Hiçbir sebeb yokken bir Oğuz beyini hileyle yakalayıp hapsetmişlerdir. Tuğrul ve Çağrı Beyler müteaddit defalar müracaat ederek amcaları Arslan Yabgu'nun iadesini istemişler, fakat her defasında bu istekleri reddedilmiştir.

Tuğrul ve Çağrı Beyler el ele vererek Selçukoğullarını "Adalet" esasına dayalı büyük bir devlet haline getirmek, Gaznelilere ve Karahanlılara adalet ve hakkaniyet dersini vermek için çalışmalara koyulmuşlardır.

İki cihangir kardeş bu kararı verdiklerinde hiç kimse bu küçük Oğuz boyunun, Gaznelilere boyun eğdirip daha sonra Akdenize ulaşacağını tasavvur edemezdi. Kartalın serçeye tasallutunun, serçenin istidatlarını (yeteneklerini) inkişaf ettirmesi gibi, kuvvetli devletlerin Selçuklulara tasallutu ve zulümleri de Selçukluların mukavemet ve mücadele azmini kamçılamış, kabiliyetlerini geliştirmiştir.

23 Mayıs 1040 tarihinde Büyük Selçuklu Devletinin resmen kuruluşuna kadar geçen mücadele dolu devreye bakmaya devam edelim...

Selçukoğulları ilk başlarda Müslüman Devletlerle çatışmaktan mümkün mertebe kaçınmışlar ve Bizans üzerine seferler tertip etmişlerdir. Çağrı Bey, 1016-1021 arasında Güney Kafkasya'ya dalmış ve beş yıl boyunca bir avuç Oğuz atlısı ile Bizans'ın doğu sınırlarında gezmiş, büyük ganimetler elde etmiştir.

Bahsi geçtiği gibi, yapılan haksızlıktan sonra Gaznelilerle mücadeleye karar verilmiş ve akabinde de Horasan'da devamlı akınlar yapılmaya başlanmıştır. O andan 23 Mayıs 1040'daki Dandanakan savaşına kadar devam edecek Gaznelilerle Selçuklular arasındaki mücadele başlamış olur.

Selçuklular ilk hedef olarak Horasan illerini seçmişlerdi. Onlar, Horasan'a hakim olacak siyasî kuvvetin aynı zamanda bütün İran'a hakim olacağını ve Yakın Doğunun efendisi olacağını biliyorlardı...

Selçuklular Sultan Mahmud'un ölümünden sonra, onun oğullan Sultan Muhammed ve Sultan Mesud arasındaki saltanat mücadelesinden istifade etmesini bildiler.

1031'de Horasan'ın doğu kısmının merkezi olan Herât'ı aldılar. Bu fethin akabinde Gazneliler Selçukluları yapılan savaşta yendiler ve elden çıkan topraklarını geri aldılar. Fakat, 1035 yılında Çağrı bey kumandasındaki Selçuklu ordusu, kuvvetçe çok üstün Gazneli ordusunu, dâhice bir taktikle bozguna uğrattı.

Selçuklular 1037 yılında Horasan'ın en büyük şehirlerinden Merv'i, daha sonra yine Horasan'ın büyük şehirlerinden Belh'i ele geçirirler.

Horasan'da Selçuklu fütuhatı peşpeşe devam eder. 1038'de Herat ve Nişâpûr fethedilir.

Selçukluların bu gelişmesinden rahatsız olan Gazneliler 1039 yılında Selçuklulara kati darbe vurmak için harekete geçmişlerdi.

Gazneli Hükümdan Sultan Mes'ud'un büyük bir orduyla üzerlerine gelmesi üzerine Çağrı bey, bütün Selçuklu ailesinden yardım istedi. Bu çağrıya Nişapur'un fethinden sonra sultan ünvanıyla adına hutbe okutan kardeşi Tuğrul bey, Merv'den eski Oğuz Yabgusu olan Musa maiyyetleriyle icabet ettiler...

İki ordu Merv civarında Dandânakan'da karşılaştı. Savaş neticesinde Gazneliler mağlup oldu. Bu savaştan sonra bütün İran Selçukluların eline geçti. Bütün civar ülkeler Selçuklulara baş eğdi.

 Sultan Tuğrul Bey

Tuğrul Bey, Nişâpur'un fethini müteakip Nişapur'da Sultan ünvanıyla adına hutbe okutarak, köklü bir şekilde 1040 yılında tesis edilecek Selçuklu Devletinin hükümdarı olduğunu ilan etmiştir.

Çağrı Bey, kendisinden küçük olmasına rağmen, devlet idareciliğindeki mahareti yüzünden kardeşi Tuğrul Bey'in Sultan olmasını istemiş ve kardeşini candan desteklemiştir. Bu hareketiyle idarede birliğin ve halkın huzurunun ilk planda eldiğini göstermiş ve bir kumandan olarak devlete hizmeti şiar edinmiştir. Böylelikle askeri sahadaki dehasıyla Çağrı Bey, siyâsî sahadaki dehasıyla Tuğrul Bey Selçuklu Devletini zaferden zafere götürmüşlerdir.

 Ebû Talib Muhammed b.Mikâil b.Selçuk Tuğrul Bey

 

Selçukluların başına geçtikten 5 Eylül 1063 Cuma günü vefatına kadar 25 yıl aralıksız fütuhat yapmış ve dünyanın en büyük devletini kurmağa muvaffak olmuştur. Bu muvaffakiyetin en büyük âmili olan ittihad (birlik), Tuğrul beyin her zaman düsturu olmuştur.

Selçuklu Devletinin tanzim şeklinin ele alındığı Merv'de toplanan büyük kurultayda Tuğrul Bey, ittihad halinde hareket etmenin lüzumunu şöyle bir misalle açıklamıştır.

Tuğrul Bey kurultayda eline aldığı bir oku ağabeyi Çağrı Beye vererek kırmasını ister. Çağrı Bey bu tek oku rahatça kırar. Aynı hareketler tekrarlanır ve ok sayısı üçe çıkınca Çağrı Bey kırmakta zorlanır. Ve dört oku kıramaz. Bunun üzerine Tuğrul Bey, birlik olmadıkları takdirde kolayca yenilebileceklerini, birleşik oklar gibi tesanüd içerisinde oldukları her zaman muvaffak olacaklarını anlatır.

Tuğrul Beyin saltanatı esnasındaki Selçuklu fütuhatına hülasa olarak göz atalım:

Dandanakan zaferinden sonra süratlenen fütuhat hareketleri ile Belh kesin şekilde Selçuklu Devletine bağlanır. Toharistan fethedilir. Harzem ülkesi 1045'te Selçuklu idaresine girer. Güneydoğu İran'da önemli fetih hareketleri başlatılır. Umman Denizine, Basra Körfezi'ne kadar olan topraklar fethedilir.

1054'te Sistan, 1055'te Mekrân (Kirman ile Belûcistan arasındaki eyalet) alınır.

Bu şekilde fetihlere devam edilir ve Tuğrul Bey zamanında Selçuklu Devleti ihtişamın zirvesine çıkar. Bugünkü İran, Irak, Azerbaycan, Ermenistan, Baba ve Hindikuş Dağlarının kuzeyinde kalan bütün Afganistan, Türkmenistan, Karakalpakistan, Üst-Yurt ve Kızılkum Çölünü içine alan yüzölçümü 3.600.000 kilometre kareye ulaşan muhteşem bir devlet...

Tuğrul Bey zamanında Selçuklu hakimiyyeti altına giren bu topraklar son derece kesif nüfuslu, aynı zamanda mâmur ve büyük şehirlerin bulunduğu topraklardı. İktisadî ve stratejik değer bakımından fevkalade ehemmiyetli yerlerdi.

Dünyanın en büyük Devletlerinden birisi olan Selçuklu Devletine yine Tuğrul Bey zamanında 28 kadar devlet tâbi olmuştu. Adaleti mülkün esası olarak kabul etmiş olan Tuğrul beyin bu âdil idaresini gören birçok ülkeler kendiliklerinden Selçuklulara tâbi oluyorlar, bir kısım devletler de Selçuklularla Sulh anlaşması yapıyorlardı.

Tuğrul Bey bu büyük Devleti nasıl tesis etmişti?.. Bu muvaffakiyetin sırrı neydi?.. Bu suallerin cevabını Tuğrul Bey'in şahsiyetinde bulmaktayız...

Fermanlarının başına sultanlık alâmeti olarak "Hasbiyallah" (Allah bana yeter) yazan Tuğrul Bey, beş vakit namazını cemaatle eda etmeğe azâmi gayret gösterirdi. Yanına cami inşa ettirmeden kendisi için mesken inşa ettirmezdi.

Kıyafeti itibariyle, alelade bir kumandandan, bir halktan farksızdı. Teşrifat kaidelerine riayet etmez ve önüne gelenle konuşurdu. Son derece mütevâziydi.

Fevkalâde âdil ve dürüst, son derece cesur ve kahraman, cüretkâr, samimi bir müslüman olan Tuğrul Bey ilim ve din adamlarına da çok hürmet gösterirdi. Din âlimlerine son derece hürmet eder, onlan ziyaret ederek ellerini öper, dualannı alırdı.

Ayrılığa meydan vermemek için her türlü tedbiri alır ve ittihad-ı İslam için gayret gösterirdi. İslâm Âleminin birlik ve beraberlik içerisinde olmasını arzu eder ve bu ulvî arzunun tahakkuku için çalışırdı. Bu yüzden, Halife Kaim'i Şiî Büveyhoğullarının baskısından kurtarmış ve Kahirede'ki Şiî Fatımî halifesine karşı Ehl-i Sünnet mensuplarının halife kabul ettikleri Kaim Bi-Emrillah'a destek olmuştu. Bu gayretlerinden dolayıdır ki, Halife Kaim 15 Aralık 1055 Cuma günü Bağdad'da hutbenin Tuğrul Bey adına okutulmasını emretmiştir. O andan sonradır ki Tuğrul Bey, bütün İslâm Âleminin manevî lideri durumuna da gelmiştir.



Tam olarak tesis tarihi olan 1040'tan inhitat (çöküş) tarihi olan 1308'e kadar 268 sene devam edecek büyük bir Devletin kurucusu Sultan Tuğrul Bey, Devletin ikinci başşehri olan Rey'de bugünkü adıyla Tahran'da medfundur.

 
 
 
 
 
Edebiyat
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol