Meşhur Biyografiler
  Fatih Sultan Mehmed
 

FATİH SULTAN MEHMED
1432-1481
Osmanlı Padişahlarının Yedincisi
17 Devlete Baş Eğdiren Büyük İslâm Kahramanı

"İmtisal-i câhidû-fillah oluptur niyyetim.

Dîn-i İslâmın mücerred gayretidir gayretim"

diyen Fatih, ömrünü bu gaye uğruna cihat etmekle geçirmiş büyük İslâm kahramanıdır.

Osmanlı Devletini dünyanın en muhteşem imparatorluğu haline getiren, ortaçağı kapatıp Yeniçağı başlatan, Bizans'ın paslı kilidini kırarak güzel belde İstanbul'u fetheden Fatih Sultan Mehmed Han; sadece askerî sahada değil, ilim, irfan, medeniyet ve adalet sahalarında da dünyaya örnek olacak müşahhas örnekler sergilemiş ve İslama hakkıyle bağlılığın bütün ilerlemenin ana kaynağı olduğunu fiilen ispatlamış bir devlet büyüğüdür.

49 senelik ömrünü; ilim tahsil etmekle, devleti her cihetten mamur hale getirmek için çalışmalar yapmakla, İ'la'yi kelimetullah için cihad etmekle geçiren Fatih Sultan Mehmed Han'ın hayatından günümüz gençliğinin ve istikbaldeki nesillerin çıkaracakları çok dersler vardır. Fatih 21 yaşında İstanbul'u fethetmekle gençliğe en güzel örnek olmuştur.

 

 

Nasıl yetişti?

Fatih, 29/30 Mart 1432'de Edirne Sarayında dünyaya gelmiştir. Babası, Sultan II.Murad, annesi Hüma Hatun'dur. Küçük yaşlarından itibaren çok sıkı bir eğitime tabi tutulan Sultan Mehmed, devrin meşhur âlimlerinden ders almıştır. Molla Yegan ve Akşemseddin hocaları arasındadır.

Henüz altı-yedi yaşlarındayken Manisa'ya vali tayin edilen Şehzade Mehmed burada da tahsiline devam etmiştir. Sultan Murad ele avuca sığmayan şehzadenin yetişmesi için Molla Gürani'yi hoca tayin etmiştir. Şehzade Mehmed'in cevval mizacı, Molla Gürani'nin ilmî haşmeti ve zaman zaman da tattığı sopası karşısında, yumuşamış ve hocasının önünde diz çökerek büyük bir heyecanla ilim tahsiline koyulmuştur. Fatihteki bu ilim aşkı hayatınn sonuna kadar devam edecek ve devrin âlimleri arasında zikredilecektir.

Arapça, Farsça, Yunanca, Latince, Sırpça, İtalyanca ve İbranice bilen Fatih, kelam, hadis, fıkıh, tefsir gibi dinî ilimlerde de mükemmel malumatlar elde etmiş, ayrıca; tarih, edebiyat, coğrafya, matematik, geometri ve astronomi gibi ilimlerde de devrin âlimleriyle tartışıp onları yenecek kadar malumat sahibi olmuştur.

Çok küçük yaştan itibaren ata binmeyi, ok atmayı, kılıç kullanmayı öğrenen Fatih, bu mahâretleriyle harp meydanında küffarı perişan ederken diğer taraftan, mahir bir edib (edebiyatçı) ve san'atkar olduğunu gösteren şiirler yazmıştır. Avnî mahlasıyla yazdığı ve ilk beytini baş tarafa aldığımız şu şiirinde aynı zamanda hayatının gayesini ve hedefini ortaya koymaktadır. Şöyle demektedir Fatih:

 

Fazl-ı Hakk-ı himmet-i cünd-ü Ricalullah ile

 

Ehl-i küfrü ser-tâ ser kahreylemektir niyyetim.

 

Enbiya ü evliyaya istinadım var benim,

 

Lütf-i Hak'dandır hemen ümîd-ifeth ü nusretim.

 

Nefs ü mal n'ola kılsan cihanda içtihad

 

Hamd-ü lillâh var gazaya şad hezârân rağbetim.

 

Eyfahr-ı âlem Muhammed mûcizât-ı Ahmed-i

 

Muhtar ile Umarım galib ola a'da-yı dine devletim.

 

Bu şuurla gayret gösteren Fatih'in devleti din düşmanlarına galib gelmiştir....

 

Oğlu Şehzade Mehmed'in mükemmel bir şekilde yetiştiğini gören Sultan Murad 1444'te tahttan vazgeçerek oğlunu tahta geçirmiştir.

Osmanlı tahtına çocuk yaşta bir padişah'ın geçtiğini gören Avrupa ülkeleri bu durumu fırsat bilerek yeni bir haçlı seferi düzenlemeye girişip, büyük bir haçlı ordusu hazırlarlar. Fakat tahtta oturan geleceğin ülkeler fâtihidir. Haçlı ordusuna karşı çıkacak Osmanlı ordusuna, orduyu yakından tanıyan, tecrübeli, maharetli birisinin kumandan olmasının lüzumunu görmüş ve derhal babasına bir mektup yazarak ordunun başına geçmesini istemiştir. Fatih'in davetinde şu veciz ifadeler yer almıştır:

 

"Eğer padişah siz iseniz, kâfirlerin hücumunu defetmek, devletinizi müdafaa etmek için gelmek vaciptir. Ve eğer biz padişah isek, size emrediyoruz, gelip ordumuzun başına geçin ve emrimize itaat etmek de sizlere vaciptir."

Bu davetten sonra ordunun başına geçen Sultan Murad, Varna savaşında maharetini ortaya koymuş ve çetin bir muharebe neticesinde haçlı ordusunu perişan etmiştir.

Savaşa başkumandan olarak iştirak eden Sultan Murad daha sonra askerin ve kumandanların ısrarı üzerine tahta geçmişti.

 

Fetih yolunda...

Fatih, babası sultan Murad'ın 3 Şubat 1451'de vefatı üzerine 6 Şubat 1451'de ikinci defa tahta çıkmıştır.

Genç Sultan'ın en büyük ideâli, İstanbul'u fethederek Kâinatın Efendisi'nin (a.s.m.) müjdesine mazhar olmaktır. Tahta geçişinin hemen akabinde bu gayenin gerçekleşmesi için faaliyete geçmiştir.

Edirne'de dünyanın o zamanın ölçülerine göre en büyük toplannı döktüren Fatih, büyük fetih hazırlığını süratle ikmal ettirmiştir. İlk defa havan topunu icat etmiş ve bu icadını fetih harekâtında uygulayarak icadının mükemmelliğini isbat etmiştir.

23 Mart 1453'te Edirne'den hareket eden fetih ordusu 5 Nisan'da İstanbul önlerine gelerek derhal şehri muhasara etmiştir.

29 Mayıs 1453'te fetihle neticelenecek muhasara boyunca ordu çeşitli kereler hücumlar yapmış ve bu cennet belde için yüzlerce şehid verilmiştir.

Fatih, şehrin denizden muhasarasını mümkün kılmak için dâhice bir planla, yaklaşık yetmiş gemiyi kızaklarla karadan yürüterek Haliç'e indirtmiştir.

21/22 Nisan 1453'te Kabataş veya Tophane'den kızaklar üzerinde kaydırılarak Kasımpaşa'ya indirilen gemiler Bizanslıları hayretler içerisinde bırakmış, morallerini bozmuştur. Çünkü onlar böyle bir teşebbüsü akıllarının ucundan bile geçirmemişler, Haliç'in ağzına gerdikleri zinciri hiçbir donanmanın aşamayacağı ümidiyle deniz tarafından emin olmuşlardır.

Dört ay gibi kısa bir zamanda Rumelihisar'ını (Boğazkesen hisarı) inşa ettiren Fatih, bu suretle, Karadenizden Bizanslılara gelecek yardım yolunu da kapatmıştır.

Nihayet 29 Mayıs 1453'te büyük fetih gerçekleşmiş, Fatih şehre girerek Ayasofya önünde şükür secdesine kapanıp, Cenab-ı Hak'ka hamdetmiştir. Haçlı dünyasının sembolü hüviyetindeki Ayasofya'yı camiye tahvil ettirmiş ve ilk Cuma namazını Ayasofya'da kılmıştır.

Fatih İstanbul gibi dünyanın merkezindeki bir şehri ele geçirerek Ortaçağı kapatmış, Yeniçağı başlatmıştır.

 

17 devleti tarihten sildi

Şanlı cihangirin fetihleri ölünceye kadar devam etmiştir. Ordusunun başında 25 büyük sefere çıkarak, 17 devleti haritadan silmiş, bu devletin topraklarını Osmanlı mülküne dahil etmiştir.

Fatih'in Bizans İmparatorluğuyla birlikte tarihten sildiği 17 devlet sırasıyla şunlardır: Bizans İmparatorluğu (1453), Enez Ceneviz Dükalığı (1456), Atina İtalyan Dükalığı (1458), Sırbistan Krallığı (1459), Mora Despotluğu (1460), Trabzon Rum İmparatorluğu (1461), Candaroğullan Beyliği (1461-1462), Eflak Prensliği (1462), Midilli Ceneviz Dükalığı (1462), Bosna Krallığı (1463), Karaman Devleti (1466), Âlâiyye Beyliği (1471), Kırım Hanlığı (1475), Arnavutluk (1478-1479), Tuğrul Beyliği (1479), Yunan Adalarından Zanta Dükalığı (1479), Hersek Dükalığı (1480) Bütün bu fütuhatıyla Fatih, bütün Balkan yarımadasını Osmanlı topraklarına katmış, Çanakkale ve İstanbul boğazlarını kontrol altına alarak boğazlarda hakimiyet kurmuştur.

Osmanlı Devletinin hudutlarını üç kıtaya yaymış ve Devleti dünyanın en büyük devleti yapmıştır.

Fatih, 1363-1473 yıllan arasında hemen hepsi gayr-i müslim olan 25 devletin hepsine karşı harbe girişmiş ve hepsinden de muzaffer çıkarak askeri dehâsını isbat etmiştir.

İla-yi kelimetullah uğruna can vermeyi gaye edinen bu şanlı idareci, ilmî, askerî, siyasî, ahlakî ve kültür sahalannda güzel meziyetleri şahsında toplamış ve bu meziyetleriyle gelecek nesillere örnek olmuştur.

Fatih devrinin ve Fatih'in şahsiyetinin diğer hususiyetlerine de kısaca göz atalım:

• Fatih, Osmanlı deniz kuvvetini dünyanın birinci deniz kuvveti haline getirmiştir.

• Topçuluk ve diğer harp teçhizatı üzerinde devamlı yenilikler yapmış ve askeri sahada devleti dünyanın en ileri ülkesi yapmıştır.

• Âlimlere ve san'atkârlara büyük değer vermiş ve onların rahatça çalışmaları için gerekli şartlan hazırlamıştır. Diğer İslam beldelerindeki âlimleri davet ederek onlara büyük imkânlar hazırlamıştır. Herbiri sahalarında mütahassıs âlimleri devamlı yanında bulundurmuş ve her zaman onlarla istişare etmiştir.

Fatih Camiiyle birlikte inşa edilen Sahn-ı Seman gibi ilim yuvalan yaptırmıştır. "8 Fakülte"de diyebileceğimiz Sahn-ı Seman'ın biri tıbba aittir ve 70 yataklı bir de hastahanesi vardır.

Fatih bütün ülkede baştan başa imar faaliyetine girmiştir. Saltanatı müddetince, 380 cami inşa ettirmesi onun imarcılığını gösteren müşahhas bir delildir.

 

Adalet anlayışı

Fatih devri, hukukta ve adalette de dünyaya örnek olacak uygulamalarla doludur.

Fatih'in muhakeme edilişi o zamanki adalete müşahhas bir misaldir: Fatih Camiinin inşası esnasında koca bir mermer sütunu yanlış kesip israf ettiği, dolayısıyle devlete zarar verdirdiği gerekçesiyle Fatih tarafından eli kestirilen Rum Mimar İpsilanti Usta İstanbul Kadısı Hızır Çelebi'ye müracaat eder.

Mahkeme günü kadı'nın huzuruna giren Fatih oturmak ister fakat Hızır Çelebi durmasına müsaade etmez ve davacı ile yanyana oturmasını ihtar eder. Emir, adaletin temsilcisinden gelmiştir. Uymamak mümkün mü?.. Muhakeme neticesinde Fatih suçlu bulunmuştur. Hüküm: "Kısasa kısas"... Yani, Fatih'in de eli kesilecektir. Devlet ricali araya girerek Rum ustaya ricada bulunurlar ve tazminatı kabul etmesini söylerler. Zaten Rum mimar da padişah'ın elinin kesilmesine razı değildir. Tazminatı kabul eder. Fatih bizzat kendi gelirinden, ustanın ailesinin ve çoluk çocuğunun ömür boyu ihtiyacını karşılayacak miktardaki tazminatı ödemeyi kabul eder ve aynca bir de ev yaptınr.

Muhakeme bu şekilde neticelendikten sonra Hızır Çelebi'nin yanına giden Fatih, İstanbul Kadısı'na, "Şayet adaletten ayrılıp padişahım diye benim lehime karar verecek olsaydın, başını şu kılıcımla uçuracaktım" der.

Hızır Çelebi ise Padişah'ın bu sözlerine cevaben şöyle der: "Sen de padişahım diye kararlarıma muhalefet idüp mahkemenin huzurunu bozmaya ve adaletin kudsiyetini ihlal etmiye kalksaydın (oturduğu minderin altındaki hançeri göstererek) ben de bunu senin kalbine saptayacaktım." der.

İşte bu anlayış bütün bir ülkeye hâkim olmuş ve bu anlayış devam ettiği müddetçe devlet, dünyanın en büyük devleti olma vasfını korumuştur.

Bütün hayati İslam için gayretle geçen Fatih gayretinin sebebini bir başka hadise vesilesiyle şöyle açıklamıştır:

 

Fatih'le anlaşmak isteyen Uzun Hasan'ın elçi olarak gönderdiği anası, Fatih'in Trabzon seferine de katılmıştır. Sare Hatun katlanılan zorluklara dayanamayıp Fatih'e şöyle demiştir: "Oğul bir Trabzon için kendini bu kadar yormak fazla değil mi? bir kal'a bu kadar meşakkatlere değer mi?"

Günlerdir at sırtında aşılmaz denilen dağları, geçitleri aşan Fatih şu cevabı vermiştir:

 

"Ana, İslâmın kılıcı elimdedir. Eğer bu zahmet ve eziyetlere katlanmazsam gazi lakabına lâyık olamam. Bugün ve yarın Allah'ın huzuruna çıktığımda utanırım. Sonra, bizim dâvamız Trabzon'u fethetmek dâvası değildir. Allah'ın ismini yüceltmek ve ilân etmek davasıdır. Bu uğurda ne kadar zahmet ve meşakkat çeksek yine azdır."

Fatih'in şahsiyyetini ve icraatlarını bu düşüncelerden ayrı olarak değerlendirmek hakikatlere uymaz.

Fatih, hedefin nereye olduğunu sadece kendisinin bildiği bir sefere çıktığı esnada yolda Yahudi dönmesi bir hekimin zehirlemesiyle 3 Mayıs 1481'de Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi, Fatih camii avlusundaki türbesine defnedilmiştir.

Bütün hayatını Dine, Devlete ve millete hizmetle geçiren bu büyük idarecinin hayatı, günümüzün ve geleceğin Devlet idarecileri, ilim adamları ve gençleri için alınacak derslerle doludur.

Bu gibi faydalı dersler layıkiyle alındığında tarihimizin şanlı devrelerinin tekerrür etmemesi için hiçbir sebeb yoktur.




 
 
 
 
 
Edebiyat
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol